Alerjik Hastalıklar
Alerji ve alerjik hastalıklar çok geniş bir konu olup bu yazıda kısaca genel hatları ile değerlendirilecektir.
Alerji nedir ?
Vücudumuzun normalde zararlı olmayan bazı maddelere karşı aşırı reaksiyon göstermesidir. Bağışıklık sistemimizin oluşturduğu bu reaksiyonlara "aşırı duyarlılık reaksiyonları" ya da "alerji" adı verilir. Alerjik reaksiyona yol açan maddelere ise "alerjen" denilir.
Alerjenler solunum yolu, cilt teması, enjeksiyon ya da yiyecek şeklinde ağızdan alınabilir. Bu maddelerin alerjik reaksiyon geliştirebilmesi için vücuda daha önceden girmiş olmaları yani bağışıklık sistemi tarafından tanınmış olmaları gerekir. Daha sonraki karşılaşmalarda ise duyarlı hale gelen bağışıklık sistemi tarafından çok hızlı bir şekilde reaksiyonlar ortaya çıkar.
Atopi nedir ?
Atopi bir kişinin taşıdığı genetik özellikler nedeniyle alerji gelişimine yatkın olma durumudur. Dolayısı ile alerjik hatalıklarda ‘heredite’ dediğimiz kalıtım önemli rol oynar. Ebeveynlerinde atopi öyküsü olamayan çocuklarda alerjik hastalık eğilimi %13 iken, 1 ebeveynde atopi varsa bu risk %30-45’lere, her iki ebeveynde de atopi hikayesi olması durumunda ise %55-80’lere çıkmaktadır.
Alerjik hastalıklarda sadece genetik yatkınlık mı önemli rol alır?
Alerjik hastalıklarda genetik önemli rol oynasa da ortaya çıkışında çevresel faktörlerin etkisi de oldukça önemlidir. Ne kadar çok alerjene maruz kalınırsa, alerjik hastalıkların ortaya çıkma olasılıkları artmaktadır. Dolayısı ile mevsimler, meslekler de bu hastalıkların oluşumunda önemli rol alırlar. Ayrıca kent yaşamı ve teknoloji ile birlikte bu hastalıkların görülme oranları günümüzde daha da artış göstermiştir. Bu yüzden sadece alerjiye yatkın olmak (atopi) yeterli değildir.
Alerjik hastalıkların artışında kent yaşamının önemi nedir?
Alerjilerin, kentleşme ve teknoloji ile birlikte daha da arttığını gözlemekteyiz. Endüstriyel gelişim ve fabrika dumanları, trafikteki araçların ortaya çıkardığı egzoz dumanları, çevre ve hava kirliliği, kapalı ve dar alanlarda yaşam, ofis ortamında çalışma, havalandırma ve ısıtma sistemleri, halı döşemeler, sigara, katkı maddesi içeren hazır gıda tüketimi, evcil hayvanların beslenmesindeki artış, yaşamımıza giren kimyasal maddelerin artışı gibi nedenlerle alerjik hastalıklar kent yaşamında daha sık görülmektedir.
En sık görülen alerjenler nelerdir?
Bitkiler, ot ve ağaç ve polenleri; Çavdar, yulaf, çayır otu, huş ağaçları, ısırgan otu…Mantar ve küf sporları…İlaçlar; penisilinler, sülfonamidler, salisilatlar, lokal anestezikler…Çeşitli yiyecekler; fındık, susam, çikolata, deniz ürünleri, yumurta, bezelye, fasülye, fıstık, soya fasülyesi ve diğer baklagiller, soya, süt, buğday, mısır, meyve ve kuruyemişler…Böcek ısırıkları; arı sokması, yaban arısı, akrep vb. hayvanlar.. Hayvansal ürünler; evcil hayvanların deri veya tğyleri, hamamböceği, ev tozu akarları…Diğer; Lateks, sigara dumanı, nikel ve benzeri kimyasal elementler, kimyasal ajanlar ve boyalar gibi…
En sık görülen Alerjik hastalıklar nelerdir?
- Alerjik dermatit, Ürtiker (kurdeşen), Anjioödem, Atopik dermatit
- Alerjik astım ve bronşit,
- Alerjik rinit (Alerjik nezle, saman nezlesi)
- Alerjik konjonktivit (Göz nezlesi)
- Güneş alerjisi
- İlaç alerjileri ve Anafilaksi
- Gıda alerjileri (Alerjik gastroenteropati)
- Arı ve böcek sokmalarına bağlı alerjik reaksiyonlar
Özellikle alerjik astım, rinit ve konjonktivit bahar ve yaz aylarında ot ve bitki polenlerinin artışı ile birlikte sık görülmektedir. Bunlara genel olarak mevsimsel alerjiler de denilmektedir. Deri ile ilgili olan alerjiler ise alerjenle temas sonucunda her mevsimde görülebilmektedir. Özellikle deriyi kurutan (sık sık el yıkama ya da her banyoda kese lif alışkanlığı, deterjan ve sabun teması gibi) işlemlere bağlı olarak daha sık ortaya çıkmaktadırlar.
Alerjik hastalıkların belirtileri nelerdir?
Alerji belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterebildiği gibi belirtilerin şiddeti de değişebilir. Belirti ve semptomların ortaya çıkışında ve devamında kişilerin atopi durumları, alerjene maruziyet süreleri önemli rol oynar. Mevsimsel alerjiler tek başlarına ya da aynı anda birlikte de görülebilirler. Alerjik astımda hırıltılı nefes alma, nefes darlığı, vücutta kaşıntı ve şişlikler, alerjik rinit ve sinüzitte burun akıntısı, hapşurma, burun kenarı kızarıklıkları, burun içinde kaşınma hissi ve burnun alt kısmında yatay çizgilenme, alerjik konjonktivitte ise gözyaşında artış ve sulanma, gözlerde kaşıntı, burun akıntısı gibi belirtiler görülmektedir. Alerji belirtileri bazen yıllarca uykuda bekleyerek yıllar sonra geri gelebilmektedir.
Deri hastalıklarında görülen egzemalar ise deriye temas eden maddelere bağlı ortaya çıkmaktadır. Bu egzemaları genel olarak 2 başlık altında değerlendirmekteyiz. 1.Alerjik kontakt (temas) egzeması (dermatiti) 2. İrritan kontakt (temas) egzeması (dermatiti). Allerjik kontakt dermatit (AKD) kişinin önceden duyarlı olduğu maddenin deriye temasından sonra gelişen egzama reaksiyonu iken, irritan kontakt dermatit (İKD), deride hasar oluşturan birçok maddeye karşı gelişen, önceden duyarlanma gerektirmeyen ve alerjik mekanizmaların rol oynamadığı kabul edilen bir temas egzamasıdır. Deri belirtileri gelişmeden önce kimyasal maddenin temasından kısa bir süre sonra yanma ve batma hissi gelişmektedir. Sıklıkla eller ve yüzde gözlenmektedir. Bu iki egzema arasındaki fakları şu şekilde özetleyebiliriz ;
1. AKD alerjik kökenli olup bağışıklık sistemi rol alırken, İKD’te rol oynamaz, 2. AKD’ te ilk temasta duyarlanma, sonraki temaslarda ise allerjik reaksiyon meydana gelirken, İKD’te ilk temasla reaksiyon görülür. 3. AKD lezyonları keskin sınırlı olmayıp alerjenin temas ettiği yer dışına ve hatta tüm vücuda yayılabilirken, İKD’te neden olan maddenin temas ettiği bölgede ve keskin sınırlıdır. 4. AKD’ te duyarlanma varsa en erken temastan 24 saat sonra reaksiyon oluşur. İKD’te ise reaksiyon maddenin dozu, temas süresi ve temas bölgesine bağlı olarak değişmekle birlikte kısa süre içinde başlar. 5. AKD’ te kaşıntı ön planda iken İKD’te yanma, batma ve deride çatlamalar varsa ağrı ön plandadır. 6. AKD’ te tedaviyle lezyonlar geç iyileşirken, İKD’te iyileşme süresi daha kısadır.
Ürtiker (kurdeşen), deride ortaya çıkıp kısa sürede (24 saatten kısa) kaybolabilen ve yer değiştiren kızarıklık, kabarıklık ve kaşıntı ataklarıyla karakterize sık görülen bir hastalıktır. Nüfusun %20 si yani beşte biri hayatı boyunca en az 1 kez ürtiker atağı geçirebilmektedir. 6-8 haftadan uzun süren ürtikerler kronik ürtiker olarak değerlendirilirler. Ürtikerlerin en sık bilinen sebepleri; sistemik enfeksiyonlar (Sinüzit – Diş apsesi – Tonsillit, Hepatit, Viruslar, H. Pilori-gastrit ve mide ülseri), ilaçlar (Penisilin, Aspirin, NSAİ-ağrı kesiciler-, ACE inhibitörleri) , alkol, gıda ve gıda katkı maddeleri (Azo boyaları, Salisilik asit, Maya, Bezoik asit, Sitrik asit), inhalanlar (solunan gaz ve diğer maddeler), parazitler, böcek ısırmaları, tiroid hastalıkları, kollajen doku hastalıkları (romatizmal hastalıklar), malignite (kanser hastalıkları), otoimmünite (bağışıklık sistemi hatalıkları), gebelik ve genetik yatkınlıktır. Fiziksel ürtiker tipleri; Dermaografizm (kaşınan yerlerde kabarıklık olması), Kolinerjik (egzersizle tetiklenen noktasal), Basınç, Akuajenik (su ile tetiklenen), Soğuk, Solar (ışıkla tetiklenen), Sıcak ve Kontakt ürtikeri şeklindedir.
Anjioödem ise derinin daha derinlerinde ortaya çıkıp kabarıklık, şişme, kaşıntı veya yanma-batma hissi şeklinde bulgular veren ürtiker formudur. Sıklıkla göz kapaklarında, dudaklarda ve bazen ağız içinde olmaktadır. Eller etkilendiğinde şiş ve ağrılı olabilmektedir. Ağız içi etkilendiğinde ise nefes darlığı ve yutma güçlüğü gibi ciddi bulgulara yol açabilmektedir. Anjioödem ve ürtiker ayrı ayrı görülebileceği gibi birlikte de görülebilmektedir.
Atopik egzema (dermatit); deride kuruluk, döküntü ve kaşıntıyla kendini gösterir. Alevlenmeler ve düzelmelerle seyreden tekrarlayıcı bir deri hastalığı olup küçük çocuklarda daha sıktır. Fakat her yaştan hastayı etkileyebilir. Genellikle yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkar ve anne sütünün kesilmesiyle belirtiler şiddetlenebilir. Nedeni tam olarak bilinmemektedir. Çevresel ve duygusal faktörlere bağlı olarak derinin bağışıklık sisteminin gösterdiği aşırı bir reaksiyon olup bulaşıcı değildir. Bu hastaların çoğunun kendisinde veya ailesinde alerjik astım, saman nezlesi gibi alerjik hastalık öyküleri bulunur. Genel olarak kişinin yaşı ilerledikçe deri lezyonları düzelme eğilimi gösterir. Deri kuruluğu ve yoğun kaşıntı hastalığın en önemli belirtileridir. Kuru, kızarık, kepekli ya da sızıntılı lezyonlar; Bebeklerde ve küçük çocuklarda genellikle yüz, dirsek ve/veya dizleri tutarken daha büyük çocuklarda ve yetişkinlerde ise genellikle elleri, boynu, dirseklerin iç yüzünü, dizlerin arkasını ve ayak bileğini tutar. Lezyonlu alanlar kolaylıkla tahriş olan, enfeksiyona yatkın bir deri şeklindedir. Diğer alerjik hatalıklar, enfeksiyonlar, göz problemleri ve egzemalarla birliktelik görülebilir. Deri kuruluğunun artması (uzun süreli ve sıcak banyo gibi nedenler), kaşıma, bakteriler ve virüsler, stres, terleme, ısı ve iklim değişiklikleri, temizleyiciler, sabunlar, deterjanlar, yünlü kıyafetler, örtüler, toz ve bitki polenleri, sigara, bebek ve çocuklarda yumurta, süt, fıstık, soyafasulyesi, balık, buğday, hayvan tüyleri ile alevlenmeler görülebilir. Hastalığın tanısı klinik olarak konulur.
Güneş alerjisi denildiğinde ilk olarak akla gelen açık tenli kişilerde güneşle maruziyet sonucunda ortaya çıkan kızarıklık , yanma, su toplama gibi bulgularla seyreden durum bilinse de dermatolojide fotodermatozlar (ışığa bağlı oluşan cilt hastalıkları) olarak bilinen bir grup hastalık yer almaktadır. Bu grupta; 1-Polimorfik Işık Döküntüsü (PID), 2-Solar ürtiker, 3-Kronik aktinik dermatit, 4-Hidroa vaksiniforme ve 5-Aktinik prurigo yer alır. Tüm fotodermamatozlarda ışığa karşı abartılı bir bağışıklık yanıtı mevcuttur ancak bu immün reaksiyonu tetikleyen mekanizmalar bilinmemektedir.
- PID en sık görülen tiptir. Genellikle kadınlarda ve 30 yaşından önce başlayan, açık tenli kişilerde daha sık görülen, tipik olarak güneş maruziyeti sonrasında 2. Veya 3. günlerde ortaya çıkan, en sık olarak küçük kırmızı kabarıklıklar şeklinde olan ancak büyük pembe-kırmızı geniş döküntülerden, küçük su dolu kabarcıklara kadar değişen bir yelpazede döküntülerin görüldüğü bir hastalıktır. Güneş ışığı maruziyeti devam etmezse döküntüler yaklaşık 1 haftada geriler. Ancak güneş maruziyeti devam ederse döküntüler artarak güneş görmeyen vücut alanlarına da yayılabilir. Döküntülere kaşıntı ve yanma hissi eşlik edebilir ve iz bırakmadan iyileşirler. Bulgular genellikle güneşin etkilerinin başlaması ile ilkbaharda ortaya çıkar ve deri güneş ışığına zamanla uyum sağladığı için yaz aylarında yavaşça azalabilir. Kışın ortaya çıktığında ise genellikle güneş görmeyen kol ve göğüs gibi alanlar etkilenir.
- Solar ürtiker güneşin tetiklediği kurdeşen tipidir. Kurdeşenin bütün özelliklerini gösterir. 24 saatten kısa sürer ve sadece güneş gören yerlere lokalizedir. Çoğu hasta kaşıntı yerine yanma hissi ve ağrıdan şikayet eder.
- Kronik aktinik dermatit (KAD), çoğunlukla ılıman iklimlerde yaşayan genellikle 50 yaş üzeri yaşlı erkeklerde görülen, güneş ışığı ile tetiklenen ve vücuttaki cilt antijenlerine (yapılarına) karşı gelişen kontakt (temas) dermatit benzeri nadir bir reaksiyondur. Saçlı deri, yüz, boyun, kolların dış yüzeyi, göğüsün üst kısmında yaygın ekzema benzeri, kronik pembemsi-morumsu kabarıklıklar şeklinde görülür. Güneşten korunan alanlarda kulak arkası, göz kapakların üstünde döküntüler oluşmazken güneşin temas ettiği giysi bölgelerinde keskin sınırlı döküntüler bulunur.
- Hidroa Vaksiniforme (HV) : Çoğunlukla çocuklarda görülen, güneş teması sonrasında kırmızı renkli, ciltle aynı seviyedeki döküntülerin küçük kabarcıklar şeklinde su toplaması sonrasında daha büyük su dolu kabarcıklara dönüşerek suçiçeği benzeri iz bırakarak iyileşen bir hastalıktır.
- Aktinik Prurigo (AP) : Günümüzde PID’nin persistant yani kış aylarında da devam eden bir tipi olarak kabul edilmektedir. Yaz aylarında çoğunlukla güneş gören yerlerle sınırlı yer yer kabuklu, kaşıntılı deriden kabarık lezyonlar şeklinde görülür. Yaz aylarında lezyonlar artış gösterir ancak kış aylarında da çoğunlukla devam eder.
Gıda alerjileri de yine vücudun besinleri yabancı olarak algılayarak bağışıklık sistemi ile reaksiyon vermesi ya da besinleri sindirecek enzim eksikliklerine bağlı olarak gelişmektedir. Gıda alerjilerinde görülen belirtiler ; karın ağrısı, akne, şişkinlik, kabızlık, kronik yorgunluk, depresyon, ishal, baş dönmesi, egzema, bitkinlik, irritable barsak sendromu (IBS), kaşıntı, sıvı tutma, baş ağrısı, hiperaktivite, iştah kaybının yanısıra migren, mide bulantısı, pişik, solunum sıkıntısı, huzursuz bacak sendromu, rinit, sinüzit, mide krampları, tansiyon, kilo alma, bronşlarda hırıltı şeklinde çok geniş bir yelpazede görülebilmektedir.
Alerjik hastalıkların tanısı nasıl konur?
Alerjik hastalıkların tanısı klinik muayene, şikayetler ve çeşitli testlerle konulmaktadır. Bu testler hem kanda hem de ciltte yapılan testler şeklinde olabilir.
Deri Prick testi: Deri “prick” testi, ticari olarak kullanıma hazır durumda bulunan solunum yolu ve besin allerjenleriyle, lateksle ya da (daha ender olarak) ilaçlarla uygulanan bir testtir. Allerjik rinokonjonktivit, bronşiyal astma, atopik dermatit, kontakt ürtiker ile besin ve ilaç allerjilerinin tanısında kullanılır. Prick testi sırasında, ön kolun iç yüzeyine hazır olan alerjen sıvı damlatılır ve özel iğneler yardımı ile alerjenler deri altına geçirilir. Genellikle en çok alerjiye neden olan polen, ev tozu, hayvan tüyleri, gıda gibi alerjenler uygulanır. Alerjen uygulandıktan sonra 15 dakika beklenir ve derideki belirtilere göre değerlendirme yapılır. Pozitif bir deri testi hastada varolan yakınmaların, deri testinde pozitiflik gösteren allerjene bağlı olduğunu (her zaman) göstermez.
İntradermal test: Deri “prick” testinin negatif olduğu, ancak yakınma ve klinik bulguların solunum yolu allerjisi, atopik dermatit, arı allerjisi ya da ilaç allerjisi ile uyumlu olduğu durumlarda, çoğu kez solunum yolu allerjenleri, arı allerjenleri ya da ilaçların steril formlarıyla uygulanan bir testtir. Arı allerjileri dışında, prick test uygulanmadan doğrudan intradermal teste geçilmez. Bu alerji testinde alerjenler, özel iğneler ile prick testine göre derinin daha derin kısmına enjekte edilir. İntradermal testin sonuçları 15-20 dakika beklendikten sonra değerlendirilebilir
Yama testi : Yama testi, allerjik kontakt dermatit (AKD) tanısında kullanılan temel testtir. Öykü ve fizik muayene bulguları dikkate alınarak değerlendirildiğinde oldukça değerli sonuçlar verir. Hastaların sırtına üzerinde odacıklar içeren bantlara alerjenler damlatılarak yada hazır ticari preperatlar yapıştırıldıktan sonra 48-72 ve 96. Saatlerde değerlendirme yapılır. Bu testte kullanılan alerjenler, en sık alerjiye sebep olan maddelerle yapıldığı gibi, bazı özel meslek gruplarındaki materyallerden ya da kişilerin sıkça karşılaştıkları parfüm, makyaj malzemesi vs gibi kişisel ürünlerin belli oranlarda sulandırılması (%0.01 konsantrasyonda seyreltilmiş olarak) ile de yapılabilmektedir.
Kan testleri: Genellikle çocuklarda, ağır deri duyarlılığı durumunda deri testinin uygulanamadığı ya da uygulanmasının zor olduğu zaman yapılır. Kandan yapılan alerji testleri, deri testleri kadar duyarlı değillerdir. BU amaçla en sık kullanılan test immunglobulin E (IgE) antikorunun kandaki düzeyininin ölçülmesidir.
Kandan yapılan alerji testlerinden biri de spesifik IgE antikor testidir. Bu test, kişide belirli bir alerjene ya da maddeye karşı alerji belirtileri düşünüldüğü durumlarda uygulanır.
Radyoallaergosobent (RAST) testi : Kişide daha detaylı alerji incelemesinin gerektiği durumlarda yapılır.
Gıda alerjisi için yapılan alerji testlerinde ise kesin tanı için kişide alerjiye neden olduğu düşünülen gıdalar kademeli olarak hastaya verilerek belirtilerin ölçüldüğü besin yükleme testi şeklinde yapılmaktadır. Besin yükleme testi, ağır reaksiyon geçmişi olan kişilere yapılmamalıdır.
Alerjik astımın teşhisinde ise en çok solunum fonksiyon testi uygulanır.
Alerjik hastalıkların tedavisi :
Bu hastalıklarla mücadelede ilk ve en önemli yol alerjen maruziyetinin engellenmesi ve azaltılmasıdır. Bu, ev-işyerleri v günlük hayatta alınacak bazı önlemlerle sağlanabilir. Diğer taraftan hastalıkların şiddeti ve tuttuğu organa yönelik ilaç ve krem tedavileri de mevcuttur. Bu tedaviler dönemsel ya da uzun süreli olabilir. Diğer taraftan bazı durumlarda kişilerin alerjenlere direncini attırmak ve hastalık şiddetini azaltmak için immunoterapi (Hastalara alerjik yanıt oluşturan maddelerin giderek artan dozlarda, uzun sürede verilerek bağışıklık yanıtının değiştirilme ve alerjenle bir sonraki karşılaşmada hastalık gelişmemesi için korunma yöntemidir). İmmünoterapinin cilt altı enjeksiyonlar ‘subkutan immünoterapi’ ve dilaltı damla damlatılması yoluyla ‘sublingual immünoterapi’ şeklinde uygulanabilir. Tedavide unutulmaması gereken bir diğer husus ise alerjik hastalıkların uzun süreli takibinin gerektiğidir. Bu bağlamda sizi takip eden doktora güvenmek ve birlikte bir yol izlemek oldukça önemlidir.
Sağlıklı ve huzurlu günler dilerim…
Dr Berkant Oman / Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı